Avrupa Milletleri Federal Birliği
Dil seçiniz
  • EN
  • DE
  • DK
  • FR
  • HU
  • RU
  • TR

İki Günlük ''Orta ve Orta Doğu Avrupa'da Azınlıkların Korunması ve Halk Gruplarının Hakları'' adlı Çevrimiçi Konferansa'' Giriş

Sürgün Edilen Almanların Kültür Vakfı ve Avrupa Ulusları Federal Birliği (FUEN) tarafından iki gün süreyle ''Orta ve Orta Doğu Avrupa'da Azınlıkların Korunması ve Halk Gruplarının Hakları'' adı altında düzenlenen konferansın ilk gününde azınlık haklarıyla ilgili acil sorular odak noktasını oluşturdu.

FUEN Başkan Yardımcısı ve Slovenya'nın Uyum Politikası eski bakanı Angelika Mlinar'ın etkinliğin moderatörü olarak yaptığı kısa selamlamayı takiben Avrupa Parlamentosu Milletvekili ve FUEN Başkanı Lorant Vincze açılış konuşmasında , bir kaç Avrupa ülkesinde azınlıkların korunmasını zorlaştıran ''Azınlık'' kavramı kapsamındaki uzun tartışmalara işaret etti. Vincze, gerçekleştirdiği Minority SafePack adlı girişimle birlikte FUEN'in, azınlıkların tüm Avrupa'da yasal haklarını elde etmeleri doğrultusunda angaje olduğunu ifade etti.

Kültür Vakfı yönetim kurulu başkanı Reinfried Vogler ise ''Azınlık hakları esasen güncel, ancak yeni bir konu değildir'' ifadesini kullanarak, kültür vakfının kurulduğu 1974 yılından itibaren uluslararası hukuk yönünden önem arzeden bu durumla uğraşı verdiğini sözlerine ekledi. Adıgeçen, kültür vakfının FUEN'le müştereken gerçekleştirdiği bu etkinliğin pratikte edinilen deneyimleri konuşmak ve de mevcut sorunlara çözüm hamleleri bulmak açısından önemli bir fırsat olduğuna değindi.

Federal İçişleri, Yapı ve Anavatan Bakanlığı Parlamento Bakan Müşaviri Stephan Meyer bir video görüntüsüyle yaptığı selamlama konuşmasında, azınlıklarla ilgili işbu pratik ve canlı korumanın Avrupa'nın sıkı birlikteliğine yardımcı olduğunu ifade ederek, ''Azınlıklar politikası herkesi ilgilendirmektedir'' dedi ve bunun bir azınlık mensubiyetiyle bağlantılı olmadığını belirtti.

BM-Özel Raportörü Dr. Fernand de Varennes ise Kanada'dan bağlanarak, azınlıkların eşitsizliği, ayırımcılığa tabi tutulması ve mağduriyetinin ihtilaf alanlarını oluşturduğunu ve bunlarla ancak somut yasal düzenlemeler sayesinde mücadele edilebileceğinin geçerli olduğunu kaydetti. Varennes, mağduriyet hissini anlamak için onu teşhis etmenin ve yasalarla karşı çıkmanın gerektiğine işaretle ''barış isteyen, adaleti tesis etmek zorundadır'' dedi.

Marburg Üniversitesi'nden Prof. Dr. Dr.hc.mult Gilbert H. Gornig ise azınlıklara ait uluslararası hukuk kavramı tanımlamasına değindi. Adıgeçen, bununla ilgili bir çok kriterin ele alınabileceğini, ancak yeknesak bir azınlık kavramının eksik olduğunu işaret etti. Bu nedenle çoğunluk toplumları arasındaki farklılıkların esas alındığından bahisle, yerli ulusal azınlıkların bilhassa korunmaya değer tarzda telakki edildiğini belirtti.

İnnsbruck Üniversitesi'nden Prof. Dr. Peter Hilpold azınlık haklarının muhafaza edilmesinin AB Değer Kataloğu'nda 2007 Lizbon Anlaşması'ndan bu yana mevcut olduğunu belirtmekle birlikte, keyfiyetin uluslararası hukukta daha henüz perçinlenmediğini ifade etti. Prof. Hilpold'e göre azınlıkların korunması bir ayrıcalık değil, bilakis genel sistemin, yani azınlık haklarının korunmasının bir parçasıdır.

Bunu takiben oluşturulan müzakereler turunun başlangıcında söz alan Avrupa Konseyi Azınlık veya Bölgesel Dilleri Avrupa Şartnamesi Bilirkişi Komitesi Almanya Temsilcisi Dr. Beate Sibylle Pfeil kendi deneyimlerinden söz etti. Adıgeçen, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği'nin bu alanda daha sıkı ve iyi bir işbirliği yapması gerektiği tesbitinde bulundu ve azınlıkların çoğu kez küçük konumları itibariyle haklarını doğrudan talep edecek durumda olamamaları nedeniyle, başvurabilecekleri bir ara kuruma ihtiyaç duyduklarını ifade etti.

Avrupa Parlamento Milletvekili Vincze buna ilave olarak, burada öz imaj faktörünün de düşünülmesi gerektiğinden bahisle ''Benlik, azınlıkların DNA'sıdır'' dedi. Ona göre azınlıkların korunması, devamlı gelişen bir süreçtir. Bu yapısal veya yıkıcı olabilir. İşte bunun için AB pro aktif olmalı ve azınlık haklarını kabullendirebilmek için parayı hazır tutmalıdır.

Federal Hükümet Göçmen ve Ulusal Azınlık Sorunları eski sorumlusu ve Parlamento eski devlet müsteşarı Hartmut Koschyk ise ''Azınlıklar politikası bir teşvik politikasıdır'' ifadesini kullanarak, burada bahis konusu olan hususun sadece akseptans değil, hak eşitliği olduğunu dile getirdi. Bu nedenle hep AB'nin ayrımıcılık yasaklamasına yaslanılmamalı, bilakis somut yasal çerçeveler düzenlenmelidir.

Almanya'daki 4 yerli ulusal azınlık ve halk grupları azınlıklar meclis başkanı Dawid Statnik halen yürürlükte olan yasal düzenlemelerin uygulamasında edindiği birikimlerinden söz etti. Örneğin iki dilden tasarlanmış mevcut levhalamaların bazen bir nevi engel arzettiğini ve bu nedenle açık şekilde hangi azınlıkların önemli olduğunun belirtilmesi gerektiğini ifade etti. Adıgeçen bu işi yaparken giderek uzayan bir gerekçelendirme tartışması tehlikesine maruz kalınabileceğine değindi. Bu yüzden konudan sadece uzmanlardan oluşan görüşme turlarında söz etmek yerine, engin bir farkındalık sağlanarak, sorunu toplumsal genel bir konu formatında gereken konumda tasniflemeniz zorunludur.

Bunu takiben söz alan FUEN'e üyesi Alman Azınlıkları Çalışma Topluluğu Sözcüsü Bernard Gaida ise, azınlıkların tanınmasının sadece bir başlangıç teşkil ettiğine değindi. Adıgeçen, Orta ve Ortadoğu Avrupa'da söz konusu olan hususun sadece on yıllardan beri sistematik olarak baskıya maruz bırakılan dil ve kültürün muhafazası değil, bilakis bunların tekrar hayata geçirilmesi olduğunu ifade etti. Ona göre Avrupa Konseyi ve onun Bilirkişi Komisyonu birlikte azınlık dilleri konusunda en başarılı uygulama pratiklerini içeren konferansları daha fazla düzenlemek zorundadır. Dr. Beate Sibylle de bu fikri tasvib ederek, bu tarzdaki ''Follow-up'' Konferanslarının çok önemli olduğunu belirtti. Ancak adıgeçene göre; Avrupa Konseyi bunun için sadece sınırlı imkanlara sahiptir.

Akabinde Dawid Statnik, Avrupa Kurallar Sisteminin AB üyesi ulusal devletlerde münferiden sadece tavsiye mahiyetinde algılandığı yönündeki sorunu dile getirdi. Bunun için esnek yasal düzenlemelerin gerektiğine de dem vurdu. Almanya'da yaşayan sorbların iskan bölgelerindeki yapısal değişimi de buna ait olumlu bir örnek olarak ileri sürdü. Burada azınlığın da kaale alındığını belirtti.

İlk konferans Dawid Statnik'in bir azınlığın kendi kendini bizzat tanımlayabileceği tesbitiyle son buldu. Bu durumda azınlık sayısının önem arzetmeyeceğini ve haklarının sağlanmak zorunda olduğunu ifade etti.

Anılan konferans FUEN'in Youtube-Kanalı ve kültür vakfının aşağıda belirtilen internet adreslerinden izlenebilir:
https://www.youtube.com/channel/UCqvgz-LmP4VLBBH_sheDXog
https://www.youtube.com/channel/UCriw7xJskr8t5QniA52R5FQ
İkinci konferans Salı günü FUEN'in Youtube-Kanalı üzerinden saat 14.00'den itibaren canlı olarak izlenebilir.

Basın bildirileri